Bu makaleyi sesli olarak dinleyebilirsiniz
|
Otoimmün hastalıklar, kişilerin bağışıklık sistemlerinin, kendi vücutlarına ait yapıların bir veya birkaçına karşı anormal reaksiyonlar geliştirerek onlara saldırması ve hasar oluşturması sonucu ortaya çıkar. Hasarlanan yapılar örneğin; multipl skleroz (MS) hastalığında sinir uzantılarının etrafını saran miyelin kılıflar, tip 1 diyabette pankreasın beta hücreleridir. Kronik (uzun süren), bazıları zaman zaman alevlenerek seyreden ve çoğu, hastaya büyük zorluklar yaşatan hastalıklardır (bk., Kitap, s. 85-86). Normalde bağışıklık sistemi, kendi vücut yapılarına karşı reaksiyon oluşturmaz çünkü onlara karşı tolerans geliştirmiştir ve buna da öz tolerans (self tolerans) denir. Otoimmün hastalıkların sıklığı %8 olarak bildirilmektedir ama sadece sindirim sisteminin otoimmün hastalıklarından biri olan çölyak hastalığı, sessiz şekliyle birlikte bu orana ulaşmaktadır. Bu durumda otoimmün hastalıkların çok daha sık olduğu kabul edilmelidir. İlginç olarak bu hastalıklar kadınlarda 8 kat daha fazla gözlenir. Günümüzde mast hücreleri, otoimmün hastalıkların oluşmasında ana rolü oynayan hücreler olarak kabul edilirler. Mast hücrelerinin bu etkileri, öz toleransı sağlayan regülatör T (Treg) hücrelerinin fonksiyonlarını bozmaları sonucu oluşur (12/I).
Otoimmün hastalıklarda kullanılan ilaçlar
Otoimmün hastalıklarda bağışıklık reaksiyonlarını baskılamaya, azaltmaya yönelik ilaçlar kullanılır. Bunları, kitabın içerisinde sık sık karşınıza çıktığı için kısaca özetledim. Bu ilaçların, otoimmün hastalıkların kronik olmaları nedeniyle, çok uzun süre belki de sürekli olarak kullanılmaları gerekir. Bağışıklık reaksiyonlarını kısa sürede baskılayan, özellikle ağır olgularda çok etkili olduğu için ilk seçilecek ilaç olan kortizon, tıp dünyasında çok uzun yıllardan beri kullanılmaktadır. Ama yan etkileri yüzünden devamlı olarak veya uzun süre verilemez. Bu durumda gene uzun yıllardan beri bağışıklığı baskılayan, immünosupressif adı verilen ilaçlar kullanılır. Son zamanlarda bu ilaçlara immünomodülatör (bağışıklık reaksiyonlarını istenilen etkinlik düzeyine getiren ) ilaçlar adı da verilmektedir. Bunlar kitapta ″bağışıklığı baskılayan ilaçlar″ olarak geçecektir.
Biyolojik ajanlar ise 1990’lı yıllardan beri otoimmün hastalıkların tedavisine girmiş olup, çoğunlukla immünosupressif ilaçlardan sonuç alınamadığında tedaviye eklenir ve birlikte kullanılır. Bunlar başlangıçta bağışıklık reaksiyonunu artıran ve sürdüren sitokinlere karşı, hayvanlardan veya insanlardan elde edilen ve bu sitokilerin fonksiyonlarını azaltan antikorlar şeklinde üretilmişlerdir. Sonraları daha farklı, T ve B hücrelerine yönelik ilaçlar da biyolojik ajanlara eklenmiştir.
Biyolojik ajanlar bağışıklık yanıtın seyrini değiştirir, şiddetini azaltır, sonuçta hastalığın da şiddetini azaltır veya geçici iyilik dönemleri oluşturur. Geçici olarak yazmamın nedeni, etkilerinin 1-2 ay gibi kısa süreli olması yüzündendir. Bu nedenle tekrar tekrar kullanılırlar. Hazırlanmaları yüksek teknoloji gerektirdiğinden çok pahalı ilaçlardır. Hem otoimmün hastalıkların daha iyi tanınması hem de bu hatalı bağışıklık reaksiyonlarında oluşan sitokinlerin rollerinin daha iyi anlaşılır hale gelmesiyle, biyolojik ajanların üretimi, sayısı, çeşidi de giderek artmıştır. Bağışıklığı baskılayan ilaçlar ve biyolojik ajanların kullanımı sırasında en önemli yan etki, ağır ve tedavisi zor enfeksiyonların oluşabilmesidir. En korkulanı da tüberkülozdur.
Kitap: Artık Hastalığımla Baş Edebiliyorum (Mast Hücrelerinin Gizi), Nobel Tıp Kitabevleri
12/I. Walker ME, Hatfield JK, Brown MA. New insights into the role of mast cells in autoimmunity: evidence for a common mechanism of action? Biochim Biophys Acta. 2012; 1822:57-65.