Bu makaleyi sesli olarak dinleyebilirsiniz
|
Bağışıklık şekilleri
Bir enfeksiyon ajanının ilk kez vücuda girmesiyle oluşan iyi bir bağışıklıkta amaç, önce onu en kısa zamanda ortadan kaldırmak ve sonra da tekrar vücuda girme olasılığına karşı, daha kuvvetli bağışıklığın geliştirilmesi için, ona özel olarak bağışıklık sistemini hazırlamaktır. İlk girişte oluşan bu korumaya doğal bağışıklık, daha sonraki girişlerde oluşanlara ise kazanılmış bağışıklık adları verilir. İlk girişte olan bağışıklıkta, bağışıklık sistemi hazırlıksız olarak yakalanır ve doğal olarak savunmayı yapar. İkinci veya daha sonraki girişlerinde, artık o canlının tüm antijenlerinin yapısını öğrendiği için farklı ve çok etkili bir savunma oluşturur ve hemen ortadan kaldırır.
Bağışıklık hücreleri
Bağışıklık sisteminin hücrelerinden bir grubu kandaki akyuvarlardır. Diğer adları beyaz kan hücreleri veya lökositler olan bu hücreler nötrofil, monosit, lenfosit, eozinofil ve bazofiller’den oluşur. Dokularda ise dendiritik hücreler, makrofajlar ve mast hücreleri bulunur.
Akyuvarlardan nötrofil, eozinofil ve bazofiller, granül adı verilen küçük parçalar (veya taneler) içerir. Bunların içinde enfeksiyon ajanlarını ortadan kaldıran proteinler ve bazı kimyasal maddeler bulunur . Bu üç hücre granülositler adı altında toplanır. Eozinofillerin granüllerinde bulunan proteinlerden biri ECP kısaltmasıyla bilinen eosinophil cationic protein’dir. ECP ve eozinofillerden salgılanan diğer proteinlerin, kişilerin dokularına da zararlı etkileri bulunur. Eozinofiller parazitlere karşı koruyuculuk sağlayan ve alerjik reaksiyonlarda önemli rol oynayan hücrelerdir.
Mast hücrelerinde de granüller vardır ve bunlar histamin, triptaz gibi maddeler içerir (bk., Kitap, s. 24- 25). Mast hücrelerinin uyarılmasıyla bu maddeler hücre dışına salınır. Buna degranülasyon denir. Histamin, IgE aracılı alerjide gözlenen kaşınma, kızarma, şişme, burun akıntısı, nefes darlığı, karın ağrısı, ishal, çarpıntı gibi belirtilere neden olur. Son zamanlarda mast hücrelerinin degranüle olmadan da uyarıldıkları ve sadece sitokinler, prostoglandinler gibi maddeleri salgıladıkları anlaşılmıştır (7). Bu maddelerle de iltihap oluşumuna neden olurlar.
Nötrofiller, monositler ve onların dokulardaki şekli makrofajlar, enfeksiyon ajanlarını içlerine alıp sindirerek ortadan kaldıran hücrelerdir. Bu işleme fagositoz denir. Monosit ve makrofajlar ayrıca ölü hücreleri, yabancı maddeleri ortamdan temizler, bir nevi çöpçü hücre görevi yapar. Nötrofiller, fagositozun yanında, granüllerinde bulunan zararlı proteinleri salgılayarak da enfeksiyon ajanlarını ortadan kaldırır.
Yukarıda sayılan hücreler ve lenfositlerin doğal öldürücü hücreler adı verilenleri (T ve B lenfositler değil) doğal bağışıklıkta rol alan hücrelerdir.
Kazanılmış bağışıklıkta, akyuvarlardan B ve T lenfositleri görev alır. B lenfositleri ürettikleri antikorlarla, T lenfositleri de enfeksiyon ajanını öldürücü özellikleriyle etkili olur. Antikorlar ve T lenfositleri, o enfeksiyon ajanının antijenlerine özel olarak hazırlanır. T hücrelerine antijeni, antijen sunan hücreler tanıtır. Bunlar dendiritik hücreler, makrofajlar ve B hücreleridir. Kazanılmış bağışıklıkta, o enfeksiyon ajanı tekrar vücuda girdiğinde tanınarak, hastalık yapmasına fırsat vermeden ortadan kaldırılır.
T lenfositlerinin üç şekli vardır; 1) hücre içerisindeki antijeni tanıyıp ortadan kaldıranlar, 2) antijenin özelliklerine göre bağışıklık yanıtlarının şekillerini programlayanlar ki bunlara yardımcı T hücreleri denir ve 3) reaksiyonları baskılayıcı ve düzenleyici özellikleri olanlar. Bu son gruba yenilerde regülatör T (Treg) hücreleri adı verilmektedir. Treg hücreleri, aynı zamanda kişinin kendine karşı bağışıklık yanıtları geliştirmemesini, yani self toleransı sağlayan hücrelerdir. Bu nedenle otoimmün hastalıkların oluşmasını önlemede önemli rol oynarlar. Ayrıca oral toleransı da sağlayan bu hücrelerdir (79).
Aslında kazanılmış bağışıklık, sadece gelişmiş canlılarda, omurgalılarda görülen ve hafızası (belleği) olan bir bağışıklıktır. Belleğinin olması nedeniyle, o ajana karşı, daha sonraki girişlerinde en kısa sürede kazanılmış bağışıklığın gelişmesi sağlanır. Antijeni hatırlayan, bellek B ve T lenfositleridir. Bunlar ilk karşılaşılan antijenlere özel olarak oluşur ve antijen tekrar vücuda girdiğinde hemen ve hızla ona özel bağışıklık reaksiyonlarının gelişmesini sağlarlar. Bu nedenle kazanılmış bağışıklık, uzun süre kişiyi o enfeksiyon ajanı nedeniyle hasta olmaktan korur.
Kompleman:
Hem doğal hem de kazanılmış bağışıklıkta rol oynayan yardımcı veya tamamlayıcı proteinlerdir, karaciğer tarafından sentez edilirler.
Antikorlar:
B lenfositleri tarafından üretilirler. B hücrelerinin antikor yapan şekillerine plazmosit (plazma hücreleri), antikorlara immünglobulin (Ig) adı verilir. Antikorlar, IgA, IgD, IgE, IgG, IgM olarak beş farklı sınıfa ayrılır. IgE antikorları sadece bir grup alerjik reaksiyonun oluşmasında görev alır. IgD konusunda fazla bilgimiz bulunmamaktadır. IgE dışındaki antikorlar hem kazanılmış bağışıklığın ve hem de anormal bağışıklık yanıtlarının büyük bir bölümünde rol oynar. Otoimmün reaksiyonlarda rol oynayan antikorlara otoantikor adı verilir.
IgG antikorları plasentadan (anne karnındaki bebeğin eşi) bebeğe geçer ve onu enfeksiyon ajanlarından korur. Bu koruma doğumdan sonra bir süre devam eder. IgA antikorları anne sütünde de bulunur, hem bebeği korur hem de bağışıklık sisteminin olgunlaşmasında rol oynar. Anne sütüyle beslenme, gıdalara karşı tolerans gelişmesini sağlar ve gıda alerjilerinin gelişmesini önler. IgA antikoru tükürük, gözyaşı, sindirim kanalı, soluk borusu, cinsel organlar ve idrar yolu salgılarında da bulunur ve antijenleri bağlayarak vücuda girmelerini engeller.
IgG antikorlarının alt grupları:
IgG antikorlarının, IgG1, IgG2, IgG3, IgG4 olmak üzere 4 alt grubu vardır. Bunlardan IgG4 antikorları, daha çok alerjenler sık sık veya uzun süre vücuda girdiklerinde üretilir. Arı yetiştiricilerinde, arı sokmalarıyla alerjenler sık sık vücuda girmekte, IgG4 antikorları yükselmekte ve kişiyi ağır IgE-aracılı alerjik reaksiyonlardan korumaktadır. Hatta IgE-aracılı alerjilerin tedavisinde uygulanan, immünoterapi adındaki yöntemde, IgG4 antikorlarının yükseltilmesi amaçlanır. Burada da alerjenler, ya halk arasında aşı denen şekilde olduğu gibi cilt altına enjeksiyonla veya dil altına damlatılarak, belirli bir süre az miktarlarda ve sık aralarla verilmektedir. Bu alt grubun, alerjik reaksiyonların baskılanması ve tolerans gelişmesiyle ilişkisi vardır (75). IgG4 antikorları tüm IgG antikorların çok küçük bir bölümünü, yaklaşık yirmide birini oluşturur.
Bağışıklık sisteminin az çalışması:
Bağışıklık sisteminin az çalışmasında tekrarlayan, yaşamı tehdit eden enfeksiyonlar oluşur. Bağışıklık sisteminin az çalışması, doğumsal olabileceği gibi sonradan da gelişebilir. AIDS hastalığı, HIV adındaki virüsün neden olduğu, sonradan oluşan bağışık yetmezliği hastalığıdır ve burada yardımcı T hücreleri azalmıştır.
Kitap: Artık Hastalığımla Baş Edebiliyorum (Mast hücrelerinin Gizi), Nobel Tıp Kitabevleri.
7. Theoharides TC, Alysandratos KD, Angelidou A, et al. Mast cells and inflammation. Biochim Biophys Acta. 2012;1822:21-33.
75. Vidarsson G, Dekkers G, Rispens T. IgG subclasses and allotypes: from structure to effector functions. Front Immunol. 2014, 20;5:520.
79. Corthay A. Scand J Immunol. How do regulatory T cells work? Scand J Immunol. 2009;70(4):326-36.