“Otizm spektrum bozukluğu”, arasında otizmin de bulunduğu, benzer özellikte ama bazı farklılıkları olan bir grup hastalığı içerir. Bu makalede otizm adı kullanılacaktır. Birleşmiş Milletler 2008 yılında, her nisan ayının ikisini otizm farkındalık günü olarak kabul etmiştir. Aslında nisan ayı da otizm farkındalık ayı olarak benimsenir. Burada amaç, otizmli bireylerin toplumun bir parçası olduğunun hatırlanması veya var olan farkındalığın artırılması, özetle toplumun otizm konusunda bilinçlendirilmesidir. Çünkü erken tanı ve erken bireysel kaynaştırma eğitimi onlara çok yardımcı olur ve sorunlarının büyük bir bölümünü çözer. Ancak son yıllarda otizmle ilgili bazı değişiklikler olmuştur. Bu makale onların da farkında olmamız için yazılmıştır.
Son yıllarda otizmin sıklığı çok belirgin olarak artmıştır
Genel olarak otizm sıklığının neredeyse salgın gibi giderek arttığı bilinmektedir. Örneğin 1966 yılında Amerika’da her 10.000 çocuğun beşinde, yani her 2000 çocuktan birinde gözlenirken, 2015’de her 10.000 çocuğun 222’sinde daha çarpıcı olarak yazmak gerekirse her 45 çocuğun birinde ortaya çıkmaya başlamıştır. Artış Hong Kong’da 27 çocukta bire kadar yükselmiştir (1).
Ancak otizm, bilinenin aksine yaygın olarak artmamakta, bazı ülkelerde hala çok seyrek gözlenmektedir. Buna örnek iki ülke Polonya ve Tayvan’dır ve 2015 verilerine göre sırasıyla 3333 ve 2000 çocukta bir gözlenmektedir (1). Bu durumda otizmin sıklığının artmasında şu ana kadar ileri sürülen, babaların yaşının artması, gen mutasyonları gibi olasılıklardan daha farklı bir neden veya nedenlerin olduğu düşünülmelidir. Otizm sıklığında artış 1990’lı yılların ortalarından itibaren başladığına göre (2) özellikle “ o tarihlerde çevresel faktörlerden değişen nedir? ” sorgulamasının yapılması daha uygun olur.
Otizmde mast hücrelerine bağlı glia iltihabı vardır
Yaşamın ilk 3 yılında, erkek çocuklarında daha fazla olmak üzere ortaya çıkan bu hastalıkta, sosyal etkileşim ve iletişim bozukluğu, öğrenme ve algılama zorluğu, geç konuşma, sınırlı ve tekrarlayan davranışlar bulunur (bk., Ek Kitap, IV. Bölüm). Sayılanların beyin hücreleri arasında iletişim ve bağlantı bozukluğuna bağlı olduğu kabul edilir. Oysa artık altta yatan bozukluğun, glia iltihabı ve daha açık olarak beyin iltihabı olduğu üzerinde durulmaktadır. Ayrıca bu iltihabın otoimmün bir iltihap olduğu ileri sürülmektedir (3). Glia hücreleri sinir hücrelerini sararak onlara destek olan, atık ürünleri, parçalanmış hücreleri, zararlıları ortadan kaldıran ve iltihap oluşumunu sağlayan hücrelerdir. Bu hücreler beyin damarlarının çevresine yerleşmiş olan mast hücreleriyle çok yakın olarak ilişkidedir ve birbirlerini uyarabilirler. Hatta bu nedenle karşılıklı konuşurlar benzetmesi bile yapılır. Bu durumda mast hücrelerini uyaran çeşitli faktör (bk., Kitap, s.204-205) glia hücrelerini de uyararak iltihap oluşmasını sağlayabilir. Aslında mast hücrelerinin otoimmün hastalıklarda önemli rol oynadıkları da artık bilinmektedir. Belki de yaşamlarının ilk yıllarında onların mast hücrelerini uyaran ev tozu akarı, küf, lateks (bk., web s., Makaleler), gıda ve katkı alerjileri veya duyarlılığı, pestisitler, bisfenol A gibi faktörlerin (bk., Ek Kitap, V. Bölüm) de hastalığın oluşmasında katkısı vardır.
Otizm ve gıdalar
Günümüzde erken tanı ve ardından uygulanan özel eğitim otizm tedavisinin ana unsurunu oluşturmaktadır. Ancak uzun yıllardan beri gıdalar üzerinde durulduğunu ve bazı özel diyetlerle iyi sonuçlar alındığını da göz ardı etmemek gerekir. Otizm ve gıda konusu ilk kez Reichelt tarafından 1986’da gündeme gelmiş, aynı kişi 1990’da bazı çocuklarda sütü kesip gluteni azaltarak, bazılarına da gluteni kesip sütü azaltarak iyileşmeler saptayınca glutensiz ve kazeinsiz diyetin temelini atmıştır (4). Kazein sütün proteinlerinden biridir. Bu çalışmacı aynı zamanda ilk kez otizmde gıdalara karşı IgA antikorlarının miktarını da araştırmıştır (63/1). Ardından, gıda alerjileri üzerinde durulmuş, bir çalışmada hem gıdalara ait yükselmiş IgA, IgG, IgM antikorlarına, hem de alerji testi olan deri prik testlerine dayanarak gıda kısıtlamaları yapılmış ve iyi sonuçlar alınmıştır (63/1) . Bir başkasında otizmli çocuklarda gıda alerjilerinin diğer çocuklara göre belirgin artmış olduğu gösterilmiştir (60/1). Son yıllarda ise daha ileri gidilerek otoimmün iltihabın gıda antijenleriyle bazı beyin dokusu elemanları arasındaki antijenik benzeşme sonucu çapraz reaksiyona bağlı olduğunu araştıran çalışmalar yapılmıştır (5).
Otizmli çocuklardaki bir başka özellik de, sindirim sistemine ait ishal, kabızlık ve karın ağrısı gibi yakınmaların sık gözlenmesidir. Aslında bu konu çoğu zaman göz ardı edilir ve otizmden ayrı olarak değerlendirilir ama hastalığın ağırlığıyla sindirim sistemindeki yakınmaların şiddeti arasında ilişki bulunur. Bunlar yukarıda sözü edilen gıda alerjilerinde de görülen yakınmalardır. Ayrıca hem gıdaları sindirecek enzimlerin daha az salgılandığı hem de bağırsak geçirgenliğinin artmış olduğu gösterilmiştir. Bu durum, bazı doktorlarca yeni bir tanımla otizmde “narin bağırsak” olduğu şeklinde yorumlanmaktadır (5).
Bazı doktorlar çeşitli sinir hastalıklarıyla gıdaların ilişkili olduğunu yıllardan beri ileri sürmekte ve yaptıkları çalışmalarla göstermeye çalışmaktadır ama ne yazık ki bu konu çoğu doktor tarafından benimsenmemekte ve tartışma konusu olmaktan öteye geçememektedir. Ancak 2011 yılında, “çölyak dışı gluten duyarlılığı” adında (bk., Kitap, s.97-100) hem sindirim sistemine ait hem de çeşitli nörolojik ve psikiyatrik yakınmaların bulunduğu ve glutenin diyetten uzaklaştırılmasıyla tedavi edilen bir hastalık tıp biliminde tartışmasız olarak kabul edilmiştir.
Aileye düşen görev
Bu hastalarda gıda alerjileri ve duyarlılığının olabileceği unutulmamalı, ishal, karın ağrısı, bulantı, kabızlık gibi yakınmalar çok seyrek olmadıkça doktoruna da bildirilmelidir. Aile bazı gıdalarla, bu yakınmaların yanında hırçınlığın huzursuzluğun artıp artmadığını veya döküntü, kaşıntı, kızarma gibi alerjiye ait deri bulgularının gelişip gelişmediğini dikkatle izlemelidir.
Ülkemizde otizm tedavisinde, aralarında Cerrahpaşa Tıp fakültesi Çocuk Hastalıkları Kliniği olmak üzere birkaç merkezde, diyet üzerinde de durulmaktadır. Rahmetli hocamız Prof. Dr. Ahmet Aydın’ın başlattığı kazeinsiz ve glutensiz diyet ve sonuç alınamayan çocuklarda, gıdalara karşı oluşan IgG antikor miktarlarına göre gıda kısıtlaması uygulaması, onun el verdiği genç doktorlarımız tarafından fedakarlıklarla sürdürülmektedir. Aslında seçilecek glutensiz tahıllara veya bazı farklı süt ürünlerine karşı antikor (IgG,IgA, IgE) miktarlarının bilinmesi diyetin daha başarılı olmasını sağlayabilir. Çünkü mast hücreleri bu üç antikor aracılığı ile de uyarılabilmektedir (10/1). Örneğin glutensiz tahıl olarak mısır veriliyorsa, ama ona karşı yüksek IgG antikor miktarı varsa başarı beklenemez. Oysa testlerde mısırın yerine pirincin daha uygun olduğu saptanır ve çocuk pirinç ağırlıklı beslenirse iyi sonuç alınabilir. Süt ürünleri elde edilirken kullanılan bazı mayalar veya kaynatma onların antijenik özelliklerini değiştirebilir. Onlara karşı antikorlar yükselmemiş bulunursa, beslenmede önemli rol oynayan süt ürünlerinden hiç olmazsa birini tüketme şansı ortata çıkabilir. Şu anda sadece IgG testi uygulanmasına rağmen yakın bir gelecekte, çocuk gıdalarından oluşan az sayıda gıda antijenine karşı her üç antikorun miktarlarına bakılmasının ve ona göre gıda kısıtlamasının yapılmasının daha akılcı olacağını düşünmekteyim. IgE aracılı alerji için deri prik testlerinden de yararlanılabilir.
Gıda katkıları farklı yollarla mast hücrelerini uyarabilirler. O yüzden bu çocuklarda katkısız beslenmeye son derecede önem verilmelidir. Bu arada glutensiz hazır ürünlerin de katkı içerdiği (bk, web s. Makaleler) unutulmamalıdır.
Sonuç olarak, sürekli özel eğitimin yanında, glia iltihabını azaltarak hastalığın tedavisinde yarar sağlanabileceğinin farkında olunmalı ve bu amaçla çocuklar elden geldiğince mast hücre uyarılması yapan faktörlerden uzak tutulmalıdır.
Kitap: Artık Hastalığımla Baş Edebiliyorum (Mast Hücrelerinin Gizi), Nobel Tıp Kitabevleri.
Kaynaklar
Görsel Kaynaklar