Hepimizin zaman zaman sağlığımızla ilgili sorunlar yaşadığını bilmemek imkansız. Ben bu konuda çok mücadelem olduğunu düşünüyorum. En büyük problemimin mide ve onikiparmak bağırsağında olduğu, 1969 senesinde söylendi. O yıllar ve devamında birçok ilaç tedavisi görerek, doktorlarımın önerdiği ve oradan buradan duyup bana da mantıklı gelen diyetler uygulayarak yaşamımı devam ettirmeye çalıştım. Bu arada sık sık kanımda düşmeler oluyor ve demir ve kan yükseltici ilaçlar kullanıyordum. Seneler geçtikçe problemim bitmediği gibi daha da çoğalmaya başlamıştı. İlk mide ameliyatımı 1983’te oldum. Onikiparmak bağırsakla mide çıkışının arasında olan ülser alındı ve mide çıkışının düzeltildiği söylendi ve evime gönderildim. Belki de hayata her zaman pozitif bakmayı seven bir insan olmamdan kaynaklanabilir, problemimin biteceğini düşünmeye başlamıştım ki maalesef şikayetlerim az bir zaman sonra yeniden başladı. Haa şunu da belirteyim sigara vs. hiçbir alışkanlığım yoktu. Yapılan tetkikler sonucunda mide çıkışının daha önce oluşup iyileşen ülser ile daraldığı teşhisi konulup 1985’te midemin 2/3’ü alındı. Bu kez her şeyin daha güzel olabileceğini düşünürken yine ara ara aynı şikayetlerim nüksetmeye başladı ve bir gece Cerrahpaşa’ya mide kanamasıyla acil olarak getirildim, sene 1996 Kasımı. 3 hafta gastroenterolojide endoskopilerim ve tedavilerim yapıldı ve ameliyat kararı verildi (bu son yatışında benim hastamdı). 6 Aralık 1996’da tekrar ameliyat yapıldı. Artık bu sefer oldu derken, yine yakınmalarım ve kanım düşmeye başladı. 2005 yılı Ocak ayının 3’ünde yine kanamalı bir vaziyette Cerrahpaşa Hastanesine getirildim.
Hikayemin esas buradan sonrasını daha dikkatli okumanızı rica ediyorum. Yine endoskopiler vs. tetkikler yapıldı. Ailem de benimle beraber bir şeyler yapabilir miyiz diye çırpınırken, Münih’te Y.İnşaat mühendisi olan oğlum, bir doktor arkadaşının önerisi üzerine kan testi aracılığıyla vücuda alerjik olan neyse ortaya çıkabileceğini söyledi. Bunu Dr H.U.’ya ilettiğimde olmaz öğle şey dedi ve sadece benim günlük tutup hangi saatte ne yiyip içtiğimi yazmamı söyledi. Bunun bana faydalı olabileceğini düşünerek günlük tutmaya başladım. Aradan 4 ay geçti ki hocamın bana oğlumun önerdiği tahlilin, artık İstanbul’da yapılabileceğini söylemesi üzerine testi yaptırdım. Sonucu aldığım günkü halimi hala unutamam. Çünkü benim ve hocamın umut ettiğimizin tamamen dışında olan şeyler benim yasaklarımdı. Hocamın bana en etkili olan sözü: “Bedenimizin herhangi bir yerinde yediğimiz şeyin dokunup kızarıklık, kabarma ve kaşıntı yaptığına inanıyoruz da neden iç organlarımızdaki tahribata inanmayalım?” ifadesi oldu. Ben herkes gibi en çok tüketimini yaptığımız her çeşit buğdayın, şifa diye adlandırdığımız balın ve bunun yanında birkaç ürünün daha bana yasak olacağını düşünemezdim. İşte o günden sonra kendime iki yolun olabileceği kararını vermem gerektiğini anladım. Bu, itiraf edeyim ki hiç kolay olmadı (hele ilk 2 ay). Sonraları kendi kendime mutfakta bir çok alternatifler buldum. Bu şekilde yaşamaya başladığımdan beri artık belki de bir çok sağlıklı kişinin diyemediği cümleyi, ben ki üç mide ameliyatı geçirmiş bir kişi olarak midemi artık hissetmiyorum diyebiliyorum. Bazı hayati konumda olan problemlerimi, ağzımda başlayıp gırtlağımdan geçene kadarki 10 cm’lik bir yeme duygusu hoşluğu için çözümsüz bırakmayı düşünemem. Defterimi hala tutuyorum, seyrek de olsa bazen kendimi şımarttığımda, midemde beklenmeyen bir kıpırtı oluşuyorsa açıp deftere bakıp suçlu miden değil sensin diyebiliyorum.
Hayatımda keşke kelimesini kullanmayı pek sevmiyorum. Fakat midemle verdiğim mücadeleyi düşündüğümde, keşke bu testi bana 20-30 yıl önce önerselerdi de bu yaşadıklarımı yaşamasaydım diyorum. Yaşamımı değiştirmediğim takdirde, midem sebebiyle ölmeyeceğimi biliyorum. Hayattaki en önemli şey sağlığımız olduğuna göre herkese sağlıklı, sevgi dolu bir yaşam dilerim.